Prof.Dr. İnci SAN
Uluslararası Eğitimde Yaratıcı Drama Sempozyumu Açılış Konuşması
İstanbul Üniversitesi, Hasan Âli Yücel Eğitim Fakültesi 18-20 Nisan 2011
Değerli Dinleyenler;
Bundan tam 29 yıl önce, 1982’de, o zaman önceden tanımadığım tiyatro oyuncusu Tamer Levent elinde bir kitapla fakültedeki odama geldi. Kitabı ona Metin And vermişti, John Hodgson’ un “Improvisation: Discovery and Creativity in drama” başlıklı kitabı idi. Tamer’e adresimi veren de Yılmaz Onay ve eşi sevgili arkadaşım Yurdanur olmuştu. Konu, eğitim kurumlarında tekdüzeleşmiş, çağdaşlaşmamış yerleşik dizgenin karşısına bir seçenek olarak çıkabilecek ve yeni bir eğitim- öğretim yöntemi olabilecek drama yoluyla eğitim idi.
Tiyatronun, dram sanatının etkileyici gücüne, sanatların insana direnç veren, yeni ufuklar açan, dünyaya bakışını değiştiren ve anlamlandıran, aydınlatan etkililiğine ilişkin öteden beri varolan düşüncelerim ve bu alandaki çalışmalarım, bu yepyeni yolun açabileceği enerji, coşku ve denenmemiş özgünlüğünü sanki bana sezdirmişti.
Oldukça kısa süre içinde eğitim bilimleri fakültesi lisans öğrencileri ile başlattığımız çalışmalar süresince, bu alanın eğitim dizgemize ve eğitimbilimlerine getireceği katkıların ayırtına varmıştık.
Çalışmalarımız fiziksel ısınmalarla, söz gelimi elma toplama alıştırmasıyla başlıyor, sonra yaşamda değişik kesimlerin ya da siyasetçi, öğretmen, simitçi, ayakkabı boyacısı gibi çeşitli iş ve emek sahiplerinin gözlemlenip en karakteristik yönleriyle canlandırılması ile ve doğaçlanan öykülerle sürüyordu. Grup içi çalışmalar boyunca kendini tanıma, karşısındakini tanıma, iletişim, etkileşim ve en değişik düzlemlerde oluşan öğretmenlerle, toplumsal, psikolojik, sosyo-psikolojik, hatta tarihsel ve sanatsal olgu ve olayların işin içine girdiğini görüyor, sürekli alanla ilgili okumalar yapıyordum.
Dilimizi iyi kullanma ve sanatlarla bilimsel yaklaşımlarla değinme her zaman ve ancak kavramlar yoluyla gerçekleştiği için, üzerinde durduğum ilk işlerden biri bir terimler sözlüğü oluşturmaktı. Eylem, edim, oyun, iletişim, etkileşim, dran ve drama kavramlarının etimolojik, felsefi içeriklerle gelişimleri, 1989-90 öğretim yılına dek yüksek lisans ve doktora öğrencilerimle ortak olarak hazırlayıp 27 sayfalık bir çalışma ile sonuçlandı. Başlık “Eğitimde Dramayı Anlamak İçin Gerekli Temel Kavramlar” idi.
Bilgilerimizi genişletmek için Almanya’dan, İngiltere’den uzmanlarla temasa geçtik. 1985’te ilk uluslararası seminerimizi gerçekleştirdik; ülkenizdeki değerli sosyolog, felsefeci, psikolog, eğitimci ve tiyatrocuları da davet ettiğimiz, bugün sayısı 18’i bulmuş olan bu uluslararası seminerlere yüzlerce, bugünü düşünürsek binlerce katılımcı geldi, dinledi, atölyelerde oynadı, bilgilendi. Onların içinden kendi drama enstitüsünü kuran, üyesi olduğu eğitim kurumunda dramayı kurumlaştıran, İstanbul’da olduğu gibi kent çeperlerindeki çocuklarla drama yoluyla eğitim yapan (Çağdaş Drama Derneğinin ve İstanbul Üniversitesi Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturgi bölümünün çalışmalarını vurgulamalıyım), lisans, yüksek lisans, doktora düzeylerindeki dersini vermeye başlayanlar oldu. MEB’na sürekli ve ısrarlı açıklamalarda bulunarak, 1997’de öğretim programına önce seçimlik; öğretmen yetiştirme programlarına zorunlu ders olarak ve hizmet içi programlara da sıklıkla girmesini sağlayanlar bizler olduk. 1990’da kurduğumuz Çağdaş Drama Derneği yoluyla drama daha da yaygınlık kazandı. (Derneğin tüm çalışmaları artık web-sitesinden izlenebileceği için burada özetlemeye çalışmayacağım)
1990-2003 yılları arasında başkanlığını sabırla ve sebatla yürüttüğüm Dernek, 2003 sonrası süre içinde BAG ve IDEA gibi uluslararası drama kuruluşuna da katılarak başka ülkelere de tanınma ve kabul edilme sürecini sürdürmektedir.
Yurt içinde şubeler ve temsilciliklerin açılması da yönetim açısından Derneğe hem kolaylık sağlamakta hem de yeni verimli çalışmalara yol açmaktadır. Yrd. Doç. Dr. Ömer Adıgüzel’ in ve artık tümüyle gençlerden oluşan yönetim kurullarının çabaları gerçekten övgüye değerdir.
Gene 1990’da kurulmuş olan ASSITEJ (Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Türkiye Temsilciliği), 1997’de kurulan SEDER (Sanat Eğitimcileri Derneğinin) ve 2000’de kurulan Çocuk Müzeleri Derneği’nin, Çağdaş Drama Derneği’nin işbirliği yaptığı, yakın ilişkide bulunduğu gönüllü kuruluşlar olarak, yaratıcı dramanın yaygınlık kazanması ve bu alandaki deneme, araştırma ve diğer çalışmaların makale, dergi yazısı, tez ve kitapların yayınlanmasında katkıda bulunduklarını belirtmek isterim. Derneğin proje çalışmalarının da ciddi çalışmalar olarak sürekli katkısını da vurgulamalıyım.
Yabancı dil öğretiminde çok önemli ve etkili bir etkileşimsel (interaktif) öğretim yöntemi olarak kullanılmasının da, ülkemizde ne yazık ki, zaman zaman geç yaşlarda başlanan bu öğrenme alanı için çok yararlı bir yöntem oluşturacağı düşüncesindeyim.
Müzelerimizdeki yeni düzenleme ve her bakımdan çağdaşlaştırma çabaları içinde yaratıcı dramanın çok özel ve önderlik eden bir durumu olduğunu da belirtmek isterim. 1990’lı yılların başında HABİTAT sergilerinde ve sonra İstanbul, Ankara, İzmir’in büyük müzelerindeki, çeşitli ilgili dernek ve kurumlarla işbirliği içinde yürüttüğümüz “interaktif” müze gezileri ve gerçekleştirilen seminer vd. etkinlikler, müzecilik alanına da gözden kaçmayacak katkılar getirmiştir.
Tiyatro Bilimi adına tiyatro kuramları, metin yazma, dramaturgi ve oyunculuk alanlarına, özellikle de çocuk tiyatrosu alanına getireceği katkıların da yavaş yavaş anlaşılacağını sanıyorum. Bu alanda şimdilik bir eksiklik var gibi görünse de, bizim ilk seminerlerimize her zaman çok değerli katkılarda bulunmuş ve gösterdiğimiz çabayı takdir etmiş olan Ayla ve ne yazık ki erken yitirdiğimiz Beklan Algan’ı, gene yitirdiğimiz Haluk Şevket Ataseven’i ve Metin And’ı saygıyla anıyorum, sevgili Ayla hanıma ve Zehra İprişoğlu’na sevgi ve selamlarımı iletmek istiyorum. Yaratıcı drama ve tiyatro pedagojisi alanının, tiyatroda yeni biçimler arayan ve arayacak olan tiyatroculara da yeni yollar açacağından eminim.
Daha anlatacak ne çok anı, olay, konu var. En başlarda çok sorulan sorular, psikodrama, sosyal drama, eğitimde drama, yaratıcı drama arasındaki farklar; drama’nın Türkçe karşılığı; dramanın psikodramaya kayması olasılığı; drama-tiyatro ikilisi, benzerliği, ayrıldığı noktalar; tiyatro eğitimbilimi (pedagojisi) gibi sorular artık o kadar sorulmuyor, ya da şöyle diyelim, bu soruların yanıtlanabildiği ortamlar çoğalıyor, en son yayınlanan kitaplarda da gerekli bilgiler yer alıyor.
Beni sevindiren önemli oluşumlardan biri okullar, üniversiteler gibi her düzey eğitim- öğretimde yaratıcı dramanın, giderek daha çok benimsenerek yer alması yanında; siyasal partilerin, avukatların, rehber öğretmenlerin vd. kimi meslek gruplarının eğitim programlarında da, yani artık başka, daha önce akla gelmeyen alanlarda da yer almasıdır.
Belki hepsi için yaşam boyu eğitim kavramını kullanabiliriz. Ama, özellikle İngiliz uzmanlardan dinlediğimiz, semt halkı, mahalle halkı için de oluşturulan yaratıcı drama oturumları yoluyla kendi özgül sorunlarına bakmak ve çözme eylemine benzer olgulara bizde de rastlanmasından kıvanç duyuyorum.
31 Mart 2011 tarihli Cumhuriyet gazetesinde okuduğum şu kısa haber sanırım sizlerin de gözünden kaçmamıştır: 47. Kütüphane Haftası Kapsamında “Korsana Karşı Yürüyüş” başlıklı haberde, İstiklal caddesinde İstanbul halkının, kütüphaneleri keşfetmeye ve korsan yayınla mücadeleye çağrıldı bir yürüyüş düzenlendiği anlatılıyor ve şöyle devam ediliyor: “Nostaljik tramvayda üniversite öğrencileri tarafından hazırlanan ve kütüphaneyi kullanmak, yazar-okur ilişkisi, otobüs-tramvayda kitap okumak ve korsan yayının önlenmesi temalarını içeren, kısa yaratıcı drama oyunları sahnelendi.” Haberin devamı var tabii, ama şu okuduğum bölüm bana moda deyimle “işte bu!” dedirtti.
Yaratıcı dramanın asıl alanım olan sanatlar eğitimi ve sanatlar eğitim bilimi ile olan ilişkisi açısından şunları konuşmama eklemek istiyorum:
Yaratıcı drama tiyatro sanatından etkilendiği kadar diğer sanat dallarından da yararlanır. Belki en başta görsel sanatlardan söz etmek gerekir. Özellikle günümüzdeki kavramsal sanat ve dramatik pek çok öge içeren happening ve video sanatı ile gene kendi içinde birçok dramatik ve anlatısal özellikler taşıyan yerleştirmeler (entalasyon), kısaca 20. yüzyılın son çeyreği ve 21. yüzyılın plastik sanatları bilinirse yaratıcı dramayı daha çok yönlü ve boyutlu işlemek olanaklı olur. Bireylerin ve grupların çağdaş sanatları daha iyi değerlendirebilmelerinin yolu da açılmış olur. Çünkü günümüzde görsel, sessel, sözsel, devinimsel ve eylemsel sanatlar olarak tanımlayabileceğimiz tüm alanlar, toplumsal yaşamımızı olduğu kadar tiyatro sanatını da, tiyatro eğitimini de, yaratıcı drama eğitimini de etkilemektedir. Yaratıcı drama süreçleri diğer sanat dallarıyla iç içe yaşandıkça estetik bir eğitime dönüşür ve estetik bir haz verir.
Biliyoruz ki drama bir tür yüzleşmedir. Kendi kusurlu ve kör noktalarımızla yüzleşirken, yitirmiş gibi olduğumuz yaratıcı yanlarımızın da ayırdına varırız. Rita Felski’nin “Edebiyat Ne İşe Yarar” adlı yapıtında edebiyat eleştirisi için söylediği gibi, “aşinalıkla (alışılmışla) yeniliğin iç içe geçtiği” süreçlerde, “coşku ve sürüklenişe geçmeden” kendimizi bulmak, beynimizin çözümsel yanını savsaklamadan, içimizdeki eleştirmeni ve denetmeni ortaya çıkarmak toplumsal geleceğimiz açısından çok önemlidir.
Vurgulamak gerekirse, yaratıcı dramanın bilimsel disiplin, bilgi, düşünce ve sanatlarla donanmış bir alan olması, belki toplumumuzda yaşamakta olan toplumsal çözülmeye de bir çare olabilecektir. Bu alanın sanatlar arası, sanatlar ve disiplinler geçişli bir alan olabilmesi için elbirliği ile çaba göstermeliyiz.
Konuşmamı 1995 yılında düzenlediğimiz 6. Uluslararası Eğitimde Drama Semineri’nde Metin And’ın konuşmasından tiyatro-drama ilişkisi üzerine iki alıntı ile bitirmek istiyorum. Metin And konuşmasının bir yerinde “inanıyorum ki yaratıcı drama 2000 yılında Türkiye’de yerine oturacaktır,” (a.g. yayın, s.12) demişti. Bir başka yerinde de “bence yaratıcılık tiyatronun tam olarak kavuşamadığı bir şeydir” demiş, konuşmasının sonunu ise “diyebiliriz ki, tiyatro yaratıcı drama ile kurtuluşu bulacaktır” diye bağlamıştı. (a.g. yayın, s.12 ve s.15) bu değerli bilim ve sanat insanının sözlerine ne kadar kulak verildi diye soruyorum ve siz sayın dinleyenlerden lütfen değerlendirmenizi yapmanızı diliyorum.